Çocuğun dil ve bilişsel gelişiminde yaş, genetik faktörlerden sonraki sıralarda gelir. Yaş”a göre olan gelişimden bahsedersek, Mesela 3-4 yaş ta çocuk gerçek ile hayalin ayrımını yapamaz. Hayal ürünü hikâyeler anlatır. Gerçekte olmayan kişilerden veya varlıklardan bahseder, senaryolar üretebilir.
Anne baba, çocuğun hayalinde kurguladığı ve gerçekmiş gibi anlattığı şeyleri dinlemeli. Fakat onun dilinde, onun anlayacağı şekilde “bu anlattıklarının güzel bir masal olabileceğini, gerçek olamayacağını” ifade etmeli. Yani anlattığı her şeyi alkışlamamalı. Tepkisiz kalır” aaa ne ilginç, aferin sana” gibi yaklaşımlar davranışı pekiştirir. Çocuk daha çok ilgi çekmek için her gün uydurmalarına bir yenisini daha ekleyecek ve sonunda bu davranış çocuğumuzda yerleşip kalacaktır.
6-7 yaşında gerçek ile hayal arasındaki ayrımı yapabilirler. 8-9 da söylenen ve yapılan şeyler daha gerçekçidir ve 11-12 de artık gerçek ve hayal, olması gerektiği gibi nettir. Bundan sonraki uydurmaların masum olmadığı bilinmeli. Eğer çocuğumuz çocukluk dönemindekinden daha profesyonel olarak hayali şeyler anlatıyorsa, burada bir sorun var demektir.
Çocuğumuz yalan konuşmayı alışkanlık haline mi getirdi? Diye kaygılanmamız gerekir.
Çocukta bu davranış, alışkanlık haline gelmeden önce neler yapmalı, nasıl davranmalıyız:
Öğrenmede en etkili yolun “model olma” olduğunu unutmayalım. Anne baba, çocuğun kendilerini örnek alacağını bilmeliler.
Davranış ve sözlerimizde tutarlı olmamız gerekir. Bu gün, “ hayır olmaz” dediğimiz şeye yarın, “olur” dememeliyiz.
Çocuğumuzun her yaptığına veya her söylediğine anında “evet” veya “hayır” demeden biraz düşünerek, sabırla cevap verelim. Çocuğun o an istediği şey onun için gerekli olabilir. Sormadan anında reddedersek bize olan güveni sarsılabilir, bir sonraki isteğinin de reddedileceğini düşünerek isteklerini gizli gerçekleştirmeye çalışabilir ve daha kötüsü yalana başvurabilir.
Hiç bir tutumumda aşırıya kaçmamalı, ne çok toleranslı ne de baskıcı olmamalı. Çocuğu, ona belli etmeden kontrol edebiliriz. Neleri yapıp yapamadığını, nerede bize ihtiyacı olacağını, kendi kendine başarabilirken yetersiz kaldığı durumları ve daha birçok şeyi, yaptığımız gözlemlerle anlayabiliriz.
Anne baba çocuğa, yüksek beklenti içinde olduğunu hissettirmemeli. Beklentilerimizde gerçekçi olmalı, gereksiz sıkıntıya düşmemeli. Yani çocuğa verilen eğitim, çocuğa sunulan güzel bir aile ortamı, çocuğa iyi model olan aile bireyleri ve ya bilişsel alandaki yeteneği gibi birçok etken beklentilerimizde etkili faktörlerdir.
Ve biz bir sürü faktörü hiçe sayıp sadece başarı, üstün yetenek ve kariyer beklentisinde bulunursak bu bazen, gerçekleşmesi mümkün olmayan beklenti olur. Beklentiyi hisseden ve gerçekleştiremeyeceğini bilen çocuk endişeden ötürü savunma mekanizmalarına başvurur, yalan söylemek zorunda kalabilir.
Her yanlışı cezalandırmak yanlıştır. Yanlışı konuşarak, doğru davranışa dönüştürebilmeliyiz. Ceza caydırıcı gibi gözükse de bazen kin’i, öfke’yi artırıp inatlaşmayı getirebilir ve daha büyük yanlışa sebep olabilir.
Çocuğun yalan söylemesine fırsat vermemek için onu zor durumda bırakacak şeyleri elimizden geldiğince engellemeliyiz. Çocuğa kendini ifade etme fırsatı vermeli, sakin ve onu sevdiğimizi anlatan gözlerle dinlemeliyiz.
Empati kurmalı. Bize doğru gelmeyen davranışlarının sebebini sorgulamalıyız. Çocuk yalan konuşuyorsa buna neden gerek duyduğunu düşünmeliyiz. Acaba çocuğumuza güven veremedik mi, onu korkutan biz miyiz, iletişimimizde samimiyetsiz miyiz? Çocuğumuz neden çekinip te gerçeği saptırıyor olabilir.
Bu gibi durumlarda bize düşen görev, her zaman onun yanında olduğunuzu hissettirmek ve hataları ile yüzleşmesi için cesaretlendirmek olmalı.
Saygı Ve Muhabbetlerimle…
Ayşe ARSLAN BAY