GÜNDEM

12 Eylül Darbesi'nin ardından tam 40 yıl geçti!

12 Eylül 1980 darbesinde 40 yıl geçti. Üzerinden 40 yıl geçen kanlı 12 Eylül 1980 darbesi, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini hala koruyor. Acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek.

12 Eylül 1980 darbesinde 40 yıl geçti.  Üzerinden 40 yıl geçen kanlı 12 Eylül 1980 darbesi, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini hala koruyor.Acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi ile Türkiye Cumhuriyeti, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü müdahalesini yaşadı.

12 Eylül darbesi sonrasında Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi 1983 genel seçimlerine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı.

1980 ihtilali ile Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu hükümet görevden alındı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Anayasa uygulamadan kaldırıldı. Siyasi partiler kapatıldı, parti liderleri gözetim altında tutuldu, yargılandı.

Türk siyasetinin yeniden tasarlandığı ve yaklaşık dokuz yıl süren askeri düzende, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

517 kişiye idam cezası verildi. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 12 Eylül 1980 sabahı sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

TBMM çevresinde tanklar ve zırhlı araçlar yer aldı

12 Eylül 1980 sabahı sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Temel ihtiyaçlarını karşılamak isteyen vatandaşlar fırınların önünde uzun kuyruklar oluşturdu.

12 Eylül 1980 sabahı sokağa çıkma yasağı ilan edildi

Yüksek Askeri Şura (YAŞ), Devlet Başkanı, MGK Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında toplandı. MGK üyeleri Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin Deviz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya , Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun, Milli Savunma Bakanı Ümit Haluk Bayülken 'den oluşuyordu.

MGK Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren  basına ilk açıklamasın yaptı. TBMM'deki açıklamaya MGK'nın diğer üyeleri Kara kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun de katıldı.

MGK Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren (sağ 3) basına ilk açıklamasını yaptı. TBMM'deki açıklamada Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Hava kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun hazır bulundu.

MGK Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren  basına ilk açıklamasını yaptı. TBMM'deki açıklamada Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya  Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun da oradaydı.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üyeleri Devlet Başkanı, MGK Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında Anıtkabir'i ziyaret etti. MGK üyeleri Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin  Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya Deviz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun .

Atatürk'ün 42. ölüm yıldönümü dolayısıyla Devlet Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve MGK Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığındaki konsey üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti.Deviz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deviz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun, Başbakan Bülend Ulusu ve Milli Savunma Bakanı Ümit Haluk Bayülken

Başbakan Bülend Ulusu eski Cumhuriyet Senatosu genel kurul salonunda hükümet programını okudu. Toplantıyı Devlet Başkanı, MGK ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren (üstte ortada) yönetti. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık ,

12 Eylül askeri darbesiyle milletvekilliği sona eren ve gözaltına alınan Başbakan Süleyman Demirel (uçaktan iniyor) ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit (sol 5) eşleri Nazmiye Demirel (önde) ve Rahşan Ecevit ile birlikte kaldıkları Çanakkale Gelibolu Hamzaköy'deki Türk Silahlı Kuvvetleri misafirhanesinden alınarak Etimesgut Askeri Havaalanı'na getirildi.

21 Haziran 1975 tarihinde Karabük'te yaptığı konuşmada hükümetin manevi şahsiyetine hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan CHP eski başkanı Bülent Ecevit'in Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ifadesi alındı.

Adalet Partisi (AP) eski Bursa Milletvekili Kasım Önadım'ın (önde) 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hükümetin manevi şahsına alenen tahkir ve tezyif iddiasıyla davasına başlandı. Duruşmayı AP eski milletvekilleri Gültekin Kızılışık (solda) ve Barlas Kuntay (sol 2) da izledi

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş (ortada) Ankara Adliyesi'nde ifade verdi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş (oturan) 30 Ekim 1978 tarihinde Almanya'nın Dortmund kentinde yaptığı salon toplantısında söylediği sözlerle hükümete hakaret ettiği gerekçesiyle Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Türkeş'in eşi Seval Türkeş (gözlüklü)

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) eski milletvekilleri Sadi Somuncuoğlu, Turan Kocal ve Mehmet Irmak 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefette bulundukları gerekçesiyle yargılandılar.

Laikliği aykırı davranmak suçundan haklarında 2 - 36 yıl arasında hapis cezası istenen Milli Selamet Partisi (MSP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan (ayakta) ile 33 arkadaşının yargılanmasına Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nolu Askeri Mahkemesi'nde başlandı. Şevket Kazan (sağda), Recai Kutan (sağ 2), Fehmi Cumalıoğlu (sağ 3), Süleyman Arif Emre (sağ 4) ve İsmail Müftüoğlu (sol 5)

Hükümetin manevi şahsiyetine hakaretten yargılanan CHP eski Antalya Milletvekili Deniz Baykal beraat etti.

16 Mayıs 1978'de Ankara'nın Keçiören ilçesinde 7 kişinin öldürüldüğü Piyangotepe katliamı sanıkları Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılandı.

Eski Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Behiçe Boran ve arkadaşları da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanlar arasındayldı.

KENAN EVREN YILLAR SONRA YARGILANIP HASTA YATAĞINDA MÜEBBET HAPİS CEZASINA ÇARPTIRILDI

12 Eylül Davası'nda yargılanan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için 18.06.2014'te karar çıktı. Evren ve Şahinkaya'ya müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme iki isim ile ilgili, "Devlet kuvvetleri aleyhine cürüm işlediler." ifadelerini kullandı.

Mahkeme heyeti, Cumhuriyet Savcısının mütalaasına sorulması üzerine Kenan Evren, "avukatın savunmasına aynen iştirak ediyorum" dedi.

Mahkeme heyetinin, aynı soru sorması üzerine Tahsin Şahinkaya, "Bundan önceki savunmamı tekrar etmekle birlikte avukatın savunmasına aynen katılıyorum başka söyleyeceğim husus yoktur" dedi.

Mahkeme heyeti kararını, "12 Eylül Davası'nda Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın, 765 sayılı TCK'nın 'Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler' başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına, mahkeme iyi hal durumundan dolayı cezanın müebbet hapis cezasına çevrilmesi" şeklinde açıkladı.

RÜTBELERİ SÖKÜLÜYOR

Evren ve Şahinkaya hakkında Askeri Ceza Kanunu'nun 30. maddesinin uygulanmasına karar verildiğini açıkladı. Askeri Ceza Kanunu'nun 30. maddesi, "askeri rütbelerin sökülmesini" düzenliyor.

MAHKEMEDE NELER YAŞANDI?

12 Eylül askeri darbesine ilişkin davanın duruşmasında Savcı esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Savcı, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında, 765 sayılı TSK'nın 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.

Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıklayan Cumhuriyet savcısı Erdinç Hakan Özdabakaoğlu, "sanıkların, darbeyi yapmaya yaklaşık 1 yıl kadar önce karar verdiklerinin ve darbenin halkın gözünde sempatik görünmesini değerlendirmek için müdahale etmediklerinin" anlaşıldığını belirtti.

Sanıklar ve avukatlarının, askeri darbe gerekçesi olarak TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dayanarak yaptıkları yönündeki beyanlarını anımsatan Özdabakoğlu, kanunların Anayasa'ya aykırı olamayacağını ifade etti ve "Kanunla verilen bir yetkinin, Anayasa'yı ortadan kaldırmak adına kullanılması mümkün değildir" dedi.

Özdabakoğlu, sanıkların, lehlerine olan 765 sayılı TCK'nın 146. maddesi ile zincirleme suçu düzenleyen 80. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmalarını istedi.

SAVCI KOCAMAN DA AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET İSTEMİŞTİ

Dava, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğü sırada esas hakkındaki görüşünü açıklayan cumhuriyet savcısı Selçuk Kocaman, sanıkların TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını talep etmişti.

SİSTEMATİK İŞKENCE KÖTÜ MUAMELE

12 Eylül davasına ilişkin Cumhuriyet Savcısı Cumhuriyet savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu'nun esas hakkındaki görüşünde, işkence ve kötü muamelenin sistematik olarak yapıldığı kaydedildi.

12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın duruşmasında Cumhuriyet savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu, esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın, telekonferans yöntemi ile katıldığı duruşmada sanıkların yüzüne okunan mütalaada, Türkiye'nin 12 Eylüle götürüldüğü süreçte yaşanan ve toplumu en çok etkileyen ve askeri darbede gerekçe olarak kullanılan 1 Mayıs 1977 Olayları, Postayla Gönderilen Bombalar, 16 Mart İstanbul Üniversitesi Katliamı, 1978 Sivas olayları, Kahramanmaraş Olayları, Gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi, Çorum olayları, Fatsa Operasyonu, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, MSP'nin Konya Mitingi de değerlendirildi.

12 Eylül 1980 öncesi terör olaylarına bakıldığında, olayların toplumu kaosa, iç çatışmaya sürükleyerek ülkeyi yönetilemez hale getirip, askeri darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi ele geçirmek isteyen devlet içindeki derin yapıların yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış terör olayları olduğunun vurgulandığı mütalaada, devlet içindeki etkili güçlerin, olaylarda güvenlik güçlerinin etkin olarak görev yapmasının engellediği, güvenlik güçlerinin bazı olaylarda kullanıldığı, bu kadar organize ve geniş çaplı olayların devlet içinde örgütlenmiş illegal güçlerin planlaması ve iştiraki olmadan yapılamayacağı kaydedildi.

SANIKLAR HER HALÜKARDA ÜLKE YÖNETİMİNİ CEBREN ELE GEÇİRMEK NİYETİNDE

Sanıkların darbe yapmaya yaklaşık bir yıl önceden karar verdiklerinin vurgulandığı mütalaada, sanıkların her halükarda ülke yönetimini cebren ele geçirmek niyetinde oldukları belirtildi. Yapılacak askeri darbenin halkın gözünde meşru görülebilmesi için terör olaylarının üzerine bilerek gitmediğinin belirtildiği mütalaada, olaylara müdahale edilmediği veya tertiplenen olay amacına ulaştıktan sonra müdahale edildiği, sanıkların sanıkların darbe yapmak için bir yıl şartların olgunlaşmasını bekledikleri, darbe için fırsat kolladıkları kaydedildi. 12 Eylül 1980 öncesinde darbe yönetiminin yaptığı hatırlıkların ve attığı adımlarında sıralandığı mütalaada, müdahale fikrinin ortaya çıkışı şöyle anlatıldı:

"12 Eylül öncesi askeri müdahale fikri 1979 yılının Temmuz ayı içerisinde ordunun üst kademesinde açık açık konuşulmaya başlandı. Bu tarihlerde Sanık Kenan Evren kuvvet komutanlarıyla görüşmeler yaptı. Yaptığı görüşmeler sonucunda Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık'tan bir çalışma grubu kurmasını istedi. Başkanlığını Haydar Saltık'ın kurduğu 3 kişilik grupta iki de kurmay subay vardı Haydar Saltık'ın başında bulunduğu gizli grup 11 Eylül 1979 tarihinde çalışmaya başladı. Hazırladığı raporlarla komutanları yönlendirdi. Askeri müdahaleye karar verildikten sonra da bu grubun sayısının artırılmasıyla müdahale hazırlıklarına devam edildi. 21 Aralık 1979 tarihinde Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kuvvet Komutanları, Harp Akademileri Komutanı, Ordu ve Kolordu Komutanlarının katılımlarıyla toplantılar yaptı. Bu toplantı süreçlerinin sonunda 26 Aralık 1979 tarihinde hükümetteki parti liderleriyle diğer siyasi parti liderlerine uyarı mektubu verilmesi yönünde karar alındı."

UYARI MEKTUBUNUN VERİLMESİ

27 Aralık 1979 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk aracılığıyla Başbakan ve diğer siyasi parti liderlerine Kenan Evren'in, ülkede yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşünü içeren bir uyarı mektubunu, takdim yazısı ile dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e teslim ettiğinin anımsatıldığı mütalaada, Korutürk'ün de dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile dönemin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Bülent Ecevit'i Çankaya Köşküne davet ederek, iki lidere, kendisine sunulan "Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görüşü" başlıklı uyarı mektubunun örneğini verdiği anlatıldı. Korutürk'ün uyarı mektubunun bir örneğini de Meclis Başkanına verdiğinin kaydedildiği mütalaada, uyarı mektubunda Cumhuriyet tarihi boyunca askeri darbe gerekçesi olarak kullanılan İç Hizmet Kanununu da anımsatılarak uyarı yapılmasının demokratik rejim açısından bir tehdit olduğu vurgulandı.

Bayrak Harekat Direktifinin (Planı) Sıkıyönetim Komutanlarına gönderilme şeklinin de anlatıldığı mütalaada, 1 Temmuz 1980 tarihinde komuta kademesince yapılan toplantıda askeri darbe günü olarak 11 veya 12 Temmuz tarihlerinin belirlendiği, bu tarihlerin askeri müdahale günü olarak belirlenmesinin iki nedeni ise şöyle açıklandı:

"Bunlardan ilki, CHP ve MHP tarafından 3 Temmuz'da hükümeti düşürmek için gensoru verilecekti. Zaten anarşi ve ekonomik nedenlerle kaosa sürüklenmiş ülkede hükümetin düştüğü bir ortamda yapılan darbe tepki çekmeyecekti. İkincisi ise 8-10 Temmuz tarihleri arasında devlet borçlarının 3 yıl ertelenmesi için Paris'te yapılacak toplantı önem arz etmekteydi. Yapılan askeri darbe borç ertelenmesini engelleyebilir, bunun sonucunda da kötü olan ekonomide borç ödeme sıkıntısıyla karşılaşılabilirdi. Alınan karara göre 3 Temmuz 1980 tarihinde özel kuryeler vasıtasıyla Bayrak Harekat Planı Sıkıyönetim Komutanlıklarına ulaştırıldı."

GÜVENOYU DARBENİN TARİHİNİ DEĞİŞTİRDİ

3 Temmuz 1980 tarihinde Demirel hükümeti hakkında yapılan güven oylamasında Necmettin Erbakan'ın son anda fikir değiştirerek hükümete destek vermesi nedeniyle, güven oyunun alındığının belirtildiği mütalaada, borç erteleme toplantısının ise 22 Temmuz'a ertelenmiş olmasının darbenin tarihini değiştirdiği kaydedildi. Harekat emrinin 4-7 Ağustos tarihleri arasında yeniden toplandığını belirtildiği mütalaada, Ağustos 1980 tarihinde yapılan YAŞ'ta askeri darbenin komuta kademesinin şekillendirildiği vurgulandı. Darbe tarihinin 12 Eylül 1980 Cuma günü belirlendiğinin ifade edildiği mütalaada, "Askeri Harekatın tarih ve saati belli olmasına rağmen planda gizli tutularak zamanı "G" günü, 'S' saati olarak kodlanmıştı. 5 Eylül 1980 günü Genelkurmay Başkanlığından çıkan özel kuryeler harekat tarih ve saatinin 12 Eylül saat 04:00 olduğunu belirten emrin bulunduğu zarflarla Türkiye'nin dört bir yanına hareket ettiler. Artık geri sayım başlamıştı" denildi.

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ VE SONRASI

Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisine de yer verilen mütalaada, yapılan düzenlemeler ile Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhuriyet Senatosuna ve Cumhurbaşkanına ait yetkilere cebren el konulduğu anlatıldı. Darbe sonrasında yapılan işlemlerin sıralandığı mütalaada, ülkenin tamamının 12 Eylül askeri yönetimince denetim ve kontrol altına alındığı kaydedildi. Darbenin arkasından siyasi partilerin faaliyetleri yasaklandığının anımsatıldığı mütalaada, askeri darbeden sonra Türkiye 13 Sıkıyönetim bölgesine ayrılarak, başlarına atanan Sıkıyönetim Komutanları Genelkurmay Başkanlığına bağlandığı belirtildi.

BASIN TEK SES TEK YÜREK OLMALI

Askeri darbenin liderlerine göre, basın tek ses tek yürek olması gerektiğinin anlatıldığı mütalaada, şöyle denildi:

"Yönetimin istemediği hususlar haber yapıldığında gazeteler kapatılıyordu. Komutanlar basın kuruluşlarını ziyaret ediyorlar, 12 Eylül'ün gerekliliğini anlatıyorlardı. Ancak bu tartışma şeklinde değil, tebligat manasındaydı. Onların konuşması sırasında başkasının söz hakkı yoktu. 12 Eylül döneminde sıkıyönetim yasaklarından bunalan gazeteler, çözümü magazin haberlerini yer vermekte buldu. Siyasi, ekonomik, sosyal gelişmeler hakkında yazmak hemen hemen ihtimal dışı idi. Bu süreçte asparagas ve erotik ağırlıklı yeni gazeteler türedi. Bu gazetelerin trajları milyonlara ulaşıyordu."

14 Eylül 1980 günü TRT'ye gönderilen yapılacak yayınlarla ilgili emirlere de yer verilen mütalaada, toplum üzerinde kurulan baskı ve aleyhe yayın yasaklarıyla düşünce hürriyetinin tamamen ortadan kaldırıldığı, gazetelerin ve televizyonun hangi haberleri yazıp hangisini yazamayacaklarına MGK'nın karar verdiği kaydedildi. İstatistiki bilgilere de yer verilerek hiçbir yargı kararı olmadan 30 bin memurun görevine son verildiğinin, 300 bin kişiye sakıncalı oldukları gerekçesiyle pasaport verilmediğinin anlatıldığı mütalaada, "Pasaport verilmeyenler içerisinde Türk Halk Müziği sanatçısı Ruhi Su da vardı. Kanser hastalığına yakalanan Ruhi Su pasaport verilmediği için tedavi olamadı ve yaşamını yitirdi. 12 Eylül yönetimi tarafından yurtdışına kaçan 14 bin kişi vatan haini oldukları gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarıldı" denildi.

12 EYLÜL ASKERİ DARBE DÖNEMİNDE GÖZALTINDA YA DA CEZAEVİNDE ÖLÜMLER

12 Eylül askeri darbesiyle gözaltı işlemlerinde delil elde etme yöntemi olarak ifade, istenilen ifadeyi vermeyenler için ise işkencenin tek yöntem olarak benimsendiğinin ifade edildiği mütalaada, "Gözaltına alınan ya da yakalanan kişiler sağ görüşlü iseler sol görüşlü polis ve askerlerden oluşturulan işkence ekipleri, sol görüşlü iseler sağ görüşlü polis ve askerden oluşturulan işkenceci ekipler tarafından işkenceli sorgulara tabi tutuluyordu. İnsanlar gözaltında ve cezaevinde keyfi ve sistematik işkencelere tabi tutuldu. Cezaevlerinde eğitim adı altında bir kısım hareketler ve marşlar mahkumlara psikolojik baskı ve işkence yöntemi olarak kullanıldı. Sistematik işkencenin merkezi haline getirilen cezaevleri Diyarbakır Askeri Cezaevi ile Mamak Askeri Cezaeviydi. Aynı zamanda Ankara Emniyet Müdürlüğündeki DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) olarak adlandırılan yer, Adıyaman'da Pirin Palas Hapishanesi, İstanbul'da Gayrettepe'de öne çıkan işkence merkezlerindendi. Sayılan bu yerler öne çıkmakla birlikte, ülkede tüm gözaltı ve cezaevlerinin o dönemde bu şekilde kullanıldığı ortaya çıkmaktadır" denildi.

Diyarbakır Cezaevinde İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran'ın, Mamak Askeri Cezaevinde ise İç Güvenlik Komutanı Raci Tetik'in işkence emirlerini

Verdiğinin ifade edildiği mütalaada, Ankara Emniyetinde ise polis amirleri Zeki Kaman ve Dürüst Oktay'ın işkence uygulamalarında öne çıktıkları kaydedildi. Türkiye'nin bütün cezaevlerinde aynı tür işkencelerin yaygın şekilde uygulandığının anlaşıldığının belirtildiği mütalaada, 12 Eylül askeri darbesinin ardından cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde insanlık dışı uygulamaların sonucunda ölümler meydana geldiği, 1983 tarihine kadar gözaltı ve cezaevinde ölenleri toplam sayısının 191 kişi olduğu kaydedildi.

SİSTEMATİK İŞKENCE

işkence ve kötü muamelenin değerlendirildiği mütalaada, 12 Eylül Askeri yönetiminin, gözaltına almış olduğu sağ ve sol görüşlü kişileri aşırı fraksiyonların etkisinde kalmış, dolayısıyla topluma zararlı, yola getirilmesi gereken kişiler olarak gördüğü belirtildi. gözaltı ve cezaevlerinde uygulanan yöntemlerle kişiliklerin ezip ortadan kaldırarak toplumu tek-tipleştirmek istendiğinin vurgulandığı mütalaada, "Cezaevlerinde 'karıştır-barıştır' denilen yöntemle sağ ve sol görüşlü kişileri aynı koğuş ve hücrelere koyup, zorla yaptırmış oldukları bir kısım hareketler, bir kısım marşların ve konuların zorla öğretilmesi ve ezberlettirilerek yüksek sesle söylettirilmesi suretiyle düşünce ve farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışmışlar, bu yöntemleri de bir işkence yöntemi olarak uygulamışlardır" denildi. Mütalaada, "Gözaltında kalan veya cezaevinde kalan kişilerin beyanlarından da anlaşıldığına göre bütün merkezlerde benzer veya aynı tür işkence yöntemlerinin kullanılması, cezaevi ve gözaltına alınan kişilerin rutin olarak aynı işkence yöntemlerinden geçirilmesi, işkence uygulamalarını yapan görevlilerin aynı tür davranışlar sergilemesi cezaevlerinde sağ ve sol görüşlü kişilerin arasındaki husumetleri yok etmek amacıyla kullanılan 'karıştır-barıştır' yöntemleri, işkencelerin cezaevlerinde bu dönem içinde bilinçli ve sistematik olarak uygulandığını göstermektedir" değerlendirmesine yer verildi.